Düşündüğünüz şeyin, gerçekleşmeme ihtimalinden çok; gerçekleşeceğine
daha yakın bir ümit için kullanıyoruz ‘sanmak’ eylemini. Dolayısıyla,
olmayacağını bildiğimiz bir olay karşısında yine de ‘sanmak’ elimizde kalan tek
silah hâlinde… Bu silahı çoğu zaman nasıl kullanabileceğimizi bilmeden
sıkıyoruz içindeki mermileri sağa-sola… Bilinçsiz bir eylemin doğurduğu kar
taneleri; kafamıza ‘dank’ eden boş bir mermi kovanıyla buluşana dek ateş
etmekten alamıyoruz kendimizi…
Sanmak; acıtır
Size sandığınız şeyi sandıran şey; yüzsüz bir maskeden daha karanlık
değildir. Sırf sandığınız şeyin ne olduğunu bulup, sizi öldürmesini beklediğiniz
için acımasız bir akrep son veriyor yelkovan kuşunun hayatına… Her defasında
yeniden doğan yelkovan kuşu, akrebin zehirinden aldığı her gram zehir için
minnettar ona. Çünkü ne yelkovan olmadan akrep olur, ne de akrep olmadan
yelkovan. Tek başlarına pek bir anlam ifade edemiyorken, birbirlerine karşı
gösterdikleri inat ve sebatla var ediyorlar aslında zamanı da, hayatı da.
Birbirlerine duydukları şey; ihtiyaçtan ziyade, mecburiyet çünkü… Tıpkı;
güneşin gökyüzüne ait olduğu ve denizin gökyüzünün mavisini yansıtmasına mecbur
olduğu gibi…
Sarı ilaç karışırken tentürdiyota
Birkaç kez sandığım oldu. Bir tanesi, üzerinde nenemin
lefkara desenli peşkirleri ile örtülü, tozlu, ahşap bir sandıktı. İçinden
çıkan, çocukluğumun en beyaz ‘urubaları’ ile başlarken hayata; dizlerimin
kanlarına karışan ‘sarı ilacın’ renginden daha bulanık bir gökyüzü bekliyordu
dışarıda… Dizlerim yara-bere içindeyken annemin; “Deli deli koşma, gene
düşecen… Daha yeni geçiyor yaraların!..” sözleri, arka planda çalan Sezen
Aksu’dan başka birşey olamazdı. Koşmaya ‘deli deli’ devam etmedik mi? Sarı
ilacın kokusu, tentürdiyota karışırken ve daha hızlı koşabilmek için bir an
önce yaraların iyişleşmesi gerektiğinin bilincindeyken; durmak olur muydu
hiç?.. Asla!
Ve, Nietzsche’nin de dediği gibi; “Beni öldürmeyen acı,
güçlendirir.” Tıpkı, yara içindeki dizlerimize sürdüğümüz sarı ilacın ve
tentürdiyotun bizi iyileştirip güçlendirdiği gibi. Peki zaman en iyi ilaç mı bu
durumda?.. Onu da zamanla anlıyorsunuz zaten… Korkmadan, düşe-kalka ve deli
deli koşmaya devam! Ta ki; koşacak bir yol ve bakacak bir gökyüzü kalmayana
dek…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder