25 Ekim 2015 Pazar

Ben bilmem, kaynım bilir.

Benim gibi birçok Kıbrıslı’nın sık sık gittiği bir şehirdir İstanbul… İstiklal Caddesi’nde bir turlayıp, Eminönü’nde güvercinlere yem atarsınız, ya da Ortaköy’deki kafelerin birine gidip boğazı seyredersiniz… Barış Manço Vapuru ile karşıya geçip Üsküdar’da bir soluklanırsınız Kız Kulesi’ne karşı, ya da Beyoğlu’ndaki sahaflardaki eski kitaplar içinde kendiniz kaybedersiniz…
Kimi zaman gezme tozma için, kimi zamansa iş veya eğitimle ilgili ziyaret ettim kendisini ben de. Elimden geldiğince taksilere binmemeye gayret ediyorum. Biliyorsunuz milyonlarca insanın yaşadığı bir şehirde, trafiğe girmek çok fasariyadır. Metro ya da tramvay en pratik yöntem bence…
Sonu gelmeyen bir muhabbet!
Eğer acelem varsa, mecburen taksinin yolunu tutuyorum tabi. İstanbul’da taksiye binmek, trafikten bile daha sıkıcı olabiliyor bazen. Bunun nedeni ise, hiç gitmedikleri ve sağdan soldan duydukları ile Kıbrıs hakkında bilgi sahibi olmaları. Hal böyle olunca; “Allah’ım, beni ne ile sınıyorsun?” diye çaresizce taksicinin engin (!) Kıbrıs bilgilerini benimle paylaşmasına denk geliyorum çoğu zaman. Abi, neler neler çıkıyor bu muhabbetlerden inanamazsın! Zaten İstanbul’daki taksicilerin yarısı askerliğini Kıbrıs’ta yapmış. Diğer yarısının da akrabaları Kıbrıs’ta yaşıyor (!) Yani Kıbrıslı olduğunuzu şiveden falan anlayınca, hemen soruyorlar; “Ağbi, sen Kıprıslı mısın yaa?” İşte sonu gelmeyen muhabbet yine başlıyor!..
Sizin lideriniz Gorbaçov değilmiydi?

Sabaha karşı 4.30 uçağıyla İstanbul’a seyahat başladı. 6 gibi falan Atatürk Havalimanı’na indik. Tabii, o saatler metro ya da otobüs bulmak bazen sıkıntılı olabiliyor. Hiç oyalanmadan otele geçip uyumak istedim. Zaten o gün hava buz gibi, nefes alırken bile soğuğu ciğerlerimde hissediyordum. Hal böyle olunca, ilk gördüğüm taksiye atlayıp, “Taksim lütfen!” dedim. Taksici, 30 yaşlarında bir arkadaştı. İlk 5 dakika hiç konuşmadık. (Bilenler bilir, taksideyken pek konuşmam) Adam dayanamayıp sordu; “Abi, yolculuk nereden?”. “Kıbrıs.” dedim. Adam nasıl sevindiyse, hemşehrisini görse bu kadar mutlu olamazdı herhalde; “Ooo! Ben Kıbrıs’ta askerlik yaptım. Çok iyi bilirim oraları. Hatta törenlere katıldık, Gorbaçov’a selam bile durduk icabında!” Bu cümlenin sonunda, arabanın kapısını açıp kendimi sakince otobanın, asfaltı üzerine bırakmak istedim, ama çok uykum vardı. “Karıştırıyorsun bence.” dedim. Adam biraz susup, yola devam etti. 10 dakika sessizlik sonunda ise; “Lideriniz Gorbaçov değilmiydi ya?!” diye ısrar etti. Bu ısrarın üzerine bir an durup düşündüm, acaba öylemiydi? (!)  “Sağda ineyim ben.” dedim. O değil, soğuğun içinde 15 dakika falan yürüdüm otele varmak için, sırf muhabbete daha fazla dahil olmayım diye... Herşeyi geçtim, bu arkadaşa bu bilgiyi kim vermiş olabilir?.. Bilmiyorum orayı de, geç arkadaşım!.. Gorbaçov dedi yahu!

11 Ekim 2015 Pazar

İmtihan biter mi?

Onlarca, hatta yüzlerce imtihana girdin. Sonucunda hayatının değişeceğini varsayarak, ya da umursamayarak suyun dibini boyladı, hayallerini yüklediğin kağıttan gemiler… Rüzgara inat ettin, farkında olmadan ona kol-kanat gerdiğinin… Bitti mi tüm imtihanların peki? Talebeleyken sıraları doldurduğun sınınflar aklına geldikce, gözlerin de doluyor mu? Önündeki ya da ardındaki arkadaşından daha mı üstün olduğunu düşünüyorsun halen? Yoksa ne yaparsan yap, hiçbir zaman ‘falanın oğlu, ya da kızı’ gibi olmayı ‘başaramadın mı?..’

Amed Dayı’nın angonisi…

Ailen ya da çevrendekiler, seni başkaları ile hiç kıyaslamadı mı hiç? “Amed Dayı’nın angonisi, okulu pekiyi ile bitirdi! Sen napdın? Gittin hepsinden galdın derslerin…” gibi örnek gösterilerek, güya senin ‘başarısızlığını’ başarıya dönüştürebilecek sözler duymuş olabilirsin. Amed Dayı’nın angonisi; bütün derslerden pekiyi almak için sokakta top peşinde koşmadı. Belki de sana göre ‘ot gibi’ yaşayıp, senin yaptıklarından mahrum kaldı. Örnek gösterilen Amed Dayı’nın angonisinin adı bile geçmedi aslında bu cümlede, farkettin mi? Bir birey olan bu arkadaşın adını söylemeyi bile gereksiz bulmuşlar. Sonuç olarak bugün, ya da yarın; Amed Dayı’nın angonisi nerede, sen nerede ne yapıyor olacaksın? Onun bu pekiyileri ile senin bütünlemelerinin hayatınıza ne gibi bir etkisi olacak?

3’ün 1’i doğru çıkar mı?

Okuldaki imtihanları bir kenara bırakıp, bir de hayatındaki imtihanlara değinelim bakalım. Bence, asıl önemli olan da bu zaten. Bütünlemeye falan da kalabilirsin, sınıfta da kalabilirsin… Belki de hiçbir ‘ders’e takılmadan hepsinden geçersin. Hiçbir hoca, hayatını imtihan haline getirecek kadar acımasız olamaz. Ama hayat olur. Ne yaparsan yap, seni bırakacağı varsa kalırsın… Ardarda yanlışlar yapıp, düzlüğe mi çıkmak istiyorsun? Pekala! Aynı hataları defalarca tekrarlamadığın sürece bunu yapabilme ihtimalin yüksek. En azından normale oranla daha yüksek. Unutma; hayattaki başarısızlıkları, yanlış seçimleri, hataları aslında ne kadar yaptığın değil; bunları tecrübeye nasıl ve ne zaman dönüştürebildiğin önemli. Çok geç olmadan hastayı kurtarabildindiysen, sıkıntı yok zaten. Kaldı ki, hatalar yaparak tecrübe edinmiyor muyuz zaten? O zaman, tecrübeli hatalar yapman dileğiyle.

Bu arada;
Yaşamda yapabileceğiniz en büyük yanlış, sürekli olarak yanlış yapacağınızdan korkmaktır.

- Elbert Hubbard