25 Eylül 2016 Pazar

SİYAH-BEYAZ BİR M A V İ . . .

Hangi renk özgürlüğü anlatabilir sana? Ya da hangi renkle kaybolabilir, uçları kırık düşlerin?.. Bir renk, bu kadar mı kolay anlatabilir herşeyi? Her renk bir yanılsama değil miydi? Işığın bize oynadığı oyunlar, çocuk düşlerini anımsatabilir mi sana? Biz ne zaman büyüdük? Hangi ara, renkler siyah-beyazın eline düştü? Sadece hüznü mü anlatır siyah-beyaz?.. Peki, seni hangi renk anlatabilir? Yoksa karanlığın eline mi düştün sen de?..

Denize aksam…

Masmavi bir boşluk… Ucu bucağı görünmeyen o denize bıraksam ya kendimi! Bembeyaz bir yelkenli eşlik etse bana ve dökülse denizin taa derinine, ne kadar şiir varsa dilimde… Ne kadar sen, ne kadar ben varsa… Bir bir döksem, rakı bardağına dökercesine… Dalgaların misafir olduğu o mavilik… İşte, diyorum ya! Aksam, gitsem ve kaybolsam masmavi dalgaların, kıyıya aşık köpüklerinde…

Mavi bir aşk seç gökyüzünden

Nasıl da birbirine muhtaç, deniz ve gökyüzü… Biri varolmadan, diğeri yaşayamıyor. Belki de farklıdırlar birbirlerinden ama mavidir ortak kaygıları her daim. İki farklı, ama aynı mavi! Tıpkı aynaya bakarcasına, bakıyorlar yüzyüze ve bitmeyen bir aşk mecburiyetinde döküyorlar içlerini, birbirlerine… Ne gökyüzü denizsiz, ne de deniz gökyüzü olmadan yapamazdı. Haydi gel o zaman! Bir aşk seç gökyüzünden benimle. İçinde geçmiş zamanlı hiçbir yağmur bulutu olmayan… Gel, aşkı yaşayalım. Biraz siyah-beyaz, biraz da parçalı bulutlu…

Gel, mavi olalım. 

11 Eylül 2016 Pazar

SICAK BİR FİNCAN ÇAYDIR E Y L Ü L...

Hiç bitmeyecek gibi gelmişti o sıcaklar değil mi? Tabirî caizse ‘gabirgas’ olan tenimizin güneşin sıcaklığına artık uzak olabileceğini hiç aklımıza getiremedik! Nasıl sıcak ettiyse! Temmuz ayı içerisinde en sıcak olan bir haftayı evde geçirip, doğal sauna yönteminin keşfi ile ne denli mutlu olduğumu söylesem yeridir (!) Ama artık o geldi! Eylül… İnanması güç ama takvime defalarca bakıyorum. Şaşkın bakışlarıyla oradan bana bakıyor! O bile nasıl şaşırdıysa bu işe…

Eylül azmi

Takvimdeki dokuzuncu ay sayfası, artık sana yılın bitiyor olduğunu simgelemektedir. 1 Ocak itibariyle yaptığın planlar ve kurduğun hayallerin sonlarına yaklaşıyorsun! Listen hâlen kabarık mı? Yoksa çoğu hayalini bulutların beyazlığına bırakmayı başarabildin mi? Gözün arkada mı, yoksa bir sonraki Ocak ayı için yapacağın listeyi mi hazırlamaya başladın? Bu arada sevdin mi hiç? Yoksa taş kalbini bahane ettiğin sevgisizliğin seni öldürmesini mi bekliyorsun, çaresizce?..

Sevmeyelim de, taşa mı dönelim?

Tatlı bir Eylül serinliğinin eşlik ettiği bir akşamda gördüğüm bir duvar yazısı karşıladı, yıkılmaya yüz tutmuş bir duvarın üzerinde beni… Sezen Aksu’nun efsanevi şarkısının sözleriydi, rüzgardan savrulan birkaç yaprakla birlikte önüme düşen… “Sevmeyelim de, taşa mı dönelim?..” İşte sonbaharın hissettirdikleri… Yaz gibi, ama değil. Kış kadar karanlık, ama hayır yine değil. Gündüz giydiklerinin, üzerinde yetersiz kaldığı gecelerdir Eylül. Üşüdüğün, ama titremediğin. Dostlarınla balkonda oturduğun ve sıcak bir fincan çayın size eşlik ettiği geceler gibi… Sevgilinle birşeyler içmek için gittiğin Büyük Han’a yürürken, yolda ona sarıldığında hissettiğin sıcaklık gibi mesela… Girne’nin dalgalı denizini birlikte izlerken, uzaktan bakıp elindeki taşları, en derine ve bilinmeze savururken… Bir daha asla sana ait olmayacak bakışları arasında kaybolurken Akdeniz, elindeki son taşı ona azimle savururken anlarsın; Eylül bir başkadır.


Bu arada; gel bir çay içelim, sonra gidersin.