19 Temmuz 2015 Pazar

Bayram Yeri'ne Giden Yol

Sıklıkla duymaya alıştığımız sorulardan biridir; “Nerede o eski bayramlar?” sorusu belli ama, cevabını henüz bulamadığımız bir alışkanlıktır bu soruyu cümle içerisinde kullanmak. Yaş ilerledikçe, bu soruyu cümle içinde kullanma katsayısı da artıyor haliyle… Eski bayramlar, eski alışkanlıklar ve eskiye ait ne varsa, çok mu geride kaldılar? Yoksa, zaman ilerledikçe bunların değerini anlamaya daha mı elverişli oluyor şu değişken ruh halimiz? Yaşım gereği sizi çok eskiye götüremem belki ama, bundan yaklaşık 20 yıl önceki bayramlar ile bugünkü bayramları karşılaştırabilirim izniniz olursa…
Bayramlamaya gidiyorum
Birkaç gün öncesinde alınan bayramlıkları, heyecan içerisinde giydikten sonra; aile büyüklerinin elleri öpülürdü sırayla. Bu günümüzde de pek değişmiş değil gerçi ama, sabah kahvaltısından sonra doğruca mahallenin büyüklerinin evleri ziyaret edilir, hayır dualar bonus gibi toplanıp bayram harçlığı ve şekerler eşliğinde tüm mahalle gezilirdi. Bayramlamaya beraber gittiğiniz kardeşiniz veya arkadaşınızla devamlı bir mâli karşılaştırma yapılır ve kim daha fazla bayram harçlığı topladı tartışılırdı. “Ayşaba bu defa para vermedi ama, iki dane şeker verdi.” Ve buna benzer diyaloglara alışkındık… Hatırlanmayı seviyordu büyüklerimiz, halen de öyle zaten. Insanın sevdiklerinin varlığını, birgün bile olsa hatırlaması inanılmaz bir duygudur.
Bugün, elini öpeceğimiz büyüklerimizin bir kısmı hayatta değil belki… Gideceğimiz kapıların ardında da belki hiç ses yoktur ha? Oturduğumuz yerden, elimizde telefonla hiçbir yere gitmeden herkese aynı bayram mesajını atabiliyoruz. Bu iyi birşey mi?  
Tel gadeyif mi? Ekmek gadeyifi mi?
Ziyarete gittiğiniz evde, size hayatın aslında iki yoldan ibaret olduğunun sinyallerini veren sorulardan ilki sorulmaktadır. “Tel gadeyifmi, yoksa ekmek gadeyifimi yeycen?” bu soru aslında, ileride de hayatın iki yola ayrıldığının bir göstergesi gibiydi. En çok hangisini severdi ki insan? Yoksa her ikisini mi yemeliydik? Biraz ondan, biraz bundan…İkisi de tatlı değil mi? Ama gel gör ki; birini daha çok seviyor insan. Ikisini aynı oranda sevebilir mi? Bilmem, belki de sever…
Tatlıyı bile dışarıdan sipariş etmeye başladık. Zaman yetmiyor diyerek… Belki durum güncellemeleri ve selfie çekimlerini azaltarak bu zamanı yaratabilirdik. Ne dersiniz?
Bayram yerine gidelim?
Bayramın akşamına “Bayram Yeri”ni ziyaret etme, günün tatlı yorgunluğunu üzerinizden atmaktaydı. Sabah sabah uyanıp, kapı kapı gezmenin verdiği yorgunluğu şimdi; bayram harçlıklarını “çarpışan arabalar”da harcamak alırdı. Kaç defa ağzımızı yüzümüzü patlatmışızdır o arabalarda sağa sola çarparken… Pamuk şekerin yüzümüze yapışıp kaldığı, toz topraktan rengi değişen ayakkabılarımızın bizi hiç yormadığı günlerdi…

Bugün ise çoğu oyuncak aynı belki “Bayram Yeri”nde, ama değişen şey ruhumuz. Keşke çocuk kalsaydık da, hiç büyümeseydik diyor bazen insan…İyi bayramlar.

BU ARADA;
Kime ait olduğu bilinmeyen ama çok sevilen bir söz vardır:
Deliye, hergün bayram.

5 Temmuz 2015 Pazar

İyi, Kötü ve Çakızdes

İyilik ve kötülük kavramları göreceli olabilir. Siz çok saf veya tilki gibi kurnaz da olabilirsiniz. Çok şey yaşamış olabilir ya da dünyadan haberiniz de olmayabilir. İnsanlara karşı temkinli olabilir ya da herkese kalbinizi açabilirsiniz. Sabah uyanınca kendinizi bir savaşa hazır gibi hissedebilir ya da mutluluk dükkanına uğrayabileceğinizi düşünüp motive de olabilirsiniz…
Sessiz kalabilmek, güçlü bir haykırıştır
Deniz kenarına gittiğinizde, şüphesiz en çok yaptığınız şeylerden biridir denize taş fırlatmak… Uzağa, daha uzağa, daha bilinmeze savurduğunuz taşlar; belki de içinizdeki kötülükleri bir çeşit dışarı vurma durumudur. Ya da değildir, bilmiyorum. Size kötülük yapanların karşısına çıkıp, aynı kötülüğü, en az aynı şiddette, karşınızdakinin canını yakacak şekilde hayal edip, uygulamaya geçmek için harcadığınız her saniye, hayatınızdan çalınan ve geri dönüşü olmayan an’lardır. Misâl; geçmişte birisi size öyle bir kötülük yapmış ki, aklınıza gelen her an canının yanıyor, göz bebeklerinize bir iğne gibi batan bu olayı içinize bir türlü sindiremiyorsunuz diyelim. Ne yaparsanız yapın, bu kin ve nefret bir türlü geçmek bilmiyor. O’ndan intikam almak istiyorsunuz ve en çok nasıl canı yanar diye hesap kitap yapmaya başlıyorsunuz… Aslında siz bunları düşünürken, beyninizi ve ruhunuzu tüm bunlarla yorarken dünyanın döndüğünü ve günlerin geçtiğini farkedemiyor musunuz?  Siz, hayatınızdan çıkardığınız ve birgün intikam almak için diş bilediğiniz kişi için hâlâ kendinizi üzüyorsunuz aslında. Alacağınız intikam, sizin hayatınızda nasıl bir değişiklik yaratacaktır? Bu kısacık ömrün, sayılı ama son kullanma tarihi ne zaman biteceği meçhûl aralığında, sevdiklerinize zaman ayırmak daha makûl değil mi?
Sessiz kalabilmek bu durumda çok zor gibi görünüyor olabilir. Ancak, hayat size çarpım tablosunu öğretebilecek kadar cömert davranmayacaktır. Tabii siz yine birşeyler yapmak istiyor ve bunu harekete dökmek istiyorsanız, çıkın sokağa ‘deli’ gibi koşun sağa sola… Ya da deniz kenarına gidip tek başınıza, avazınız çıktığı kadar bağırın, küfredin hatta ------küfretmek inanılmaz rahatlatacaktır sizi- Sonra, hayata kaldığınız yerden devam edin. Çünkü siz, size kötülük yapanlarla değil; hayatınıza mutluluk katanlarla yola devam ediyorsunuz.
Önyargıları kırmak, çakızdes kırmaktan zordur

Bir de önyargılarımız var, kurtulmakta kimi zaman güçlük çektiğimiz. Bunların sorumlusu belki geçmişte aldığımız yaralardır, ya da başka birşeydir. Ne kadar çok darbe almışsa ruhunuz, o kadar da zordur yaraların pansumanı… Yanınızda sizi seven insanlar oldukça, her zorluğun üstesinden gelebilirsiniz. Önyargılarınız ise, size öğretilenlerden ayrı olarak hareket etmeden siz onları eğitmeye çalışın. Konuşun onlarla ve herkesin aynı olmadığını anlatın. Dünyada 6 milyar insan varsa, 6 milyar değişik ruh hâli, bir o kadar da farklı insan vardır. Önyargılarınızı kırın ki, hayatınıza yeni insanlarla yön verebilesiniz. Hayata dokunarak öğrenin, tahmin ederek değil.

BU ARADA;
Freidrich Nietzsche’nin Aforizmalar kitabındaki sözü, size kılavuz olsun.
Beni öldürmeyen şey, güçlendirir.