Özgürlük ile ilgili
konuşacak çok şey var. Herkes özgür olmaktan bahseder ama, özgürlüklerin
kısıtlanmasında veya elimizden alınmasında bizim de parmağımızın olabileceği
gerçeğini gözardı edebiliyoruz. Zaten tam anlamıyla özgür olmak, hiç birşeyden
korkmamak ve bir nevî herkesi karşına almaktır. Ve bana özgürlük, sonu olmayan
bir kavramdır.
Kıbrıslılar’ın çay,
kahve veya süt ile birlikte tükettikleri ve son zamanlarda adına ‘bisküvi’
dedikleri ‘pisgot’ belki de özgürlükle aynı şeydir. Hiç düşündünüz mü? İlk
başta size saçma gelebilir ancak, özgürlük bana göre ‘pisgot’ kadar sert ve
kırılgan aynı zamanda sütün içerisine batırdıktan sonraki kadar da yumuşak ve üfelenebilir
yapıdadır. Yani aslında özgürlük değişkendir. Ortama ve zamana göre
değişebilir, daha katı veya daha yumuşak da olabilir. Yıllar içerisinde
özgürlükle yaptığınız mülâkatlar sonucunda, pisgotu süte batırıp mı yoksa kuru
kuruyamı yediğinizi göreceksiniz zaten…
Gavro çözüm değildir!
Sıklıkla duyduğumuz
bir cümle vardır; “Özgürlük; bir başkasının özgürlüğünün başladığı yerde
biter.” Misâl; sabahın köründe telefonun alarmı çalmadan uyandınız ve o saat
kendinizi hiç olmadığı kadar özgür hissediyorsunuz. Dediniz ki; “Bugün gidip
gıcık kaptığım komşunun arabasını boydan boya çizeyim! Zaten her sabah o
arabayı bağırta bağırta çalıştırıyor, hazır o benim uykumu kaçırmadan ben onun
arabasını çizeyim de görsün gününü!” ve varsayalım ki, komşunuz da arabasını
büyük bir keyifle çizerken sizi perdenin arkasından görmüş ve muhtemelen
sabahki uyku sersemliğinin verdiği sinirle, sizinle konuşarak anlaşma niyetinde
değil. Çekmeceden eline aldığı ‘gavro’ ile yanınıza gelip sizin kendinizi özgür
hissederek yaptığınız eseri ‘renklendirme’ gayesinde olan komşunuzun ilk
yapacağı şey de ‘özgür’ davranmak olacaktır. Şimdi duruma bakınca, her iki
tarafta özgürlüğünü kullanmış. Neticede kişilerden birinin arabasının kaportası
çizilmiş, diğer arkadaşın ise vücudunun kaportası dağılmış… Bu örnekte süte
batırılmamış bir pisgottan bahsetmek mümkün sanırım.
Varılmamış bir yol…
Şiirlerini okumaktan
büyük keyif aldığım sevgili Oruç Aruoba şöyle demişti: “Özgürlük budur belki
de: sürekli bir yersizlik; sürüp giden bir yol.” Yanınıza aldığınız birkaç
parça hikaye ile çıktığınız yolda, sizi nelerin beklediğinden habersiz yürümeye
devam ediyorsunuz. O devam eden süreç, belki de size birçok şeyden uzak
durmanızı öğretecektir. Yola çıkmadan bunu bilemeyeceğiniz gibi, yolda yürürken
de tökezleyip düşmeyeceğinizin garantisi yok. Ayağınıza takılan taşın, yürüme
özgürlüğünüzü kısıtlamadığını söylemek yersiz. O halde yolda karşınıza çıkacak
her türlü olumsuzluk, özgürlüğünüzü test edecek nitelikte olacaktır. Taşın
ayağınız ile buluşmasına ne zaman şahit olacağınızı zaman bilir. Belki de bu
hiç olmayacaktır ve yoldayken kafanıza kuş falan pisleyecektir. Böyle bir
durumda ilk gördüğü biletçiden bir piyango bileti alacak olanlar vardır elbette.
O zaman kuşun özgürlüğünü sorgulamak yerine, bileti alanların inançlarını
sorgulaması daha mantıklı olacaktır. Zaten; kuş pisliği ile talihi
bağdaştırmak, özgürlüğü sorgulamaktan daha mantıklı oluyorsa; kuşun nereye pislediğinin
pek bir önemi kalmıyor...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder