Kıbrıs’ın kuzeyinde
yaşayanlar için bazı tespitler çok tanıdık gelecektir. Ailelerin; genellikle
çocuklarının evlerini yaparken veya seçerken kendi evlerinin
yanında/üzerinde/yakınlarında olmasına dikkat ettiklerini görmüşüzdür. Evlatlarının,
hep yanlarında olmalarını istemeleri tabii ki kötü birşey değildir. Onların hep
gözlerinin önünde olmalarını istemeleri, dizlerinin dibinden ayırmayacakları
düşüncesiyle de karıştırılmamalıdır. Ama, bazen…
E gal burda, ev
yapdık sana
Aile içi çatışmalar,
bence çocuk 18’ini doldurup üniversite veya çalışmak için yurtdışına gitmek
istemesiyle farklı bir boyuta taşınır. Tabii ki bu bahsettiklerim benim ve
çevremin gözlemlerinden oluşuyor. Daha yürümeye yeni başlarken bile, düşmesin
diye gözünü dört açan aile, “barbarutsanın” içindeyken bile “Aman düşmesin,
birşey olmasın…” diye kaygılanırken; çocuk büyüdüğünde bile düşecek diye
tedirgin olabilir.
Haftasonu…
Talat
Gökdemir… En yakın dostlarımdan biri… Kendisi, bir süre önce senaristliğini
yaptığı ve yönettiği ‘Haftasonu’ adlı kısa metraj filminde tam da bu konuyu ele
aldı. Aile içi anlaşmazlıkların çocuklar üzerinde kurduğu baskılar, kuşaklar arasındaki
ideoloji farklılıkların yarattığı sorunları nasıl irdelediğini yakın zamanda
göreceğiz. Sizinle, Talat Gökdemir’in filmle ilgili açıklamasını paylaşmak
istiyorum:
“Başkarakterimiz
Hasan, babasının vefatı üzerine yıllardan
sonra Kıbrıs’a bir haftasonu için dönmüştür. Bir zamanlar büyüdüğü ama on
yedi yaşında ayrıldığı köyüne geri dönmesiyle, eski hayatı ve anıları
canlanır. Hâlâ aynı evde yaşayan yaşlanmış annesi ve eski arkadaşı Nilay
ile zaman geçirdikce, Hasan’ın iç yolculuğu kendisini sorgulamasına, hâlâ
kaçmakta olduğu babası ile yüzleşmesine doğru götürür.
Hasan’ın sadece babasıyla bir sıkıntısı yok aslında, genel bir sorunu var. Jenerasyonlar arası fark, düşünce, ideoloji farkı, yaşam tarzı farkı. Hayata bakış açısı farklı. Baskıcı otorite ve birey farkı.
Bir türlü iletişim kuramayan baba; “Hep ben doğruyum, burası benim evim, ben daha iyi bilirim, benim dediğim olacak…” diye diye çocuk itildi, hatta yurtdışına sürüklendi. Ailesinden, arkadaşlarından, köyünden, ülkesinden oldu. Aynı zamanda bir nevi politik bir altmetin de var; bir türlü kimliğini oturtamayan Kıbrıslı Türkler... Devamlı bir anavatan baskısı. Bitmek bilmeyen dayatılmış bir yaşam tarzı modeli. Filmin zaten insanların kafalarının en fazla karışık olduğu dönem olan Annan Planı ve referandum döneminde geçmesi de ufaktan birşeyler katmakta.
Hasan’ın sadece babasıyla bir sıkıntısı yok aslında, genel bir sorunu var. Jenerasyonlar arası fark, düşünce, ideoloji farkı, yaşam tarzı farkı. Hayata bakış açısı farklı. Baskıcı otorite ve birey farkı.
Bir türlü iletişim kuramayan baba; “Hep ben doğruyum, burası benim evim, ben daha iyi bilirim, benim dediğim olacak…” diye diye çocuk itildi, hatta yurtdışına sürüklendi. Ailesinden, arkadaşlarından, köyünden, ülkesinden oldu. Aynı zamanda bir nevi politik bir altmetin de var; bir türlü kimliğini oturtamayan Kıbrıslı Türkler... Devamlı bir anavatan baskısı. Bitmek bilmeyen dayatılmış bir yaşam tarzı modeli. Filmin zaten insanların kafalarının en fazla karışık olduğu dönem olan Annan Planı ve referandum döneminde geçmesi de ufaktan birşeyler katmakta.
“Burada kal, evlen, hatta evini da yaptım, daha nesten” gibi alışılagelmiş bir geleneği ve buna minettar olmak veya hapsolmak arasındaki o ara bölgeyi göstermek istedim. En nihayetinde kendi ayakları üzerinde durmayı, duramasa bile durması gerektiğini anlayan bir adamın hikayesi 'Haftasonu'. Aynı zamanda hata varsa, herkeste bir hata payının olduğunu öğrenen bir adamın hikayesi…”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder