Sıklıkla duymaya
alıştığımız sorulardan biridir; “Nerede o eski bayramlar?” sorusu belli ama,
cevabını henüz bulamadığımız bir alışkanlıktır bu soruyu cümle içerisinde
kullanmak. Yaş ilerledikçe, bu soruyu cümle içinde kullanma katsayısı da
artıyor haliyle… Eski bayramlar, eski alışkanlıklar ve eskiye ait ne varsa, çok
mu geride kaldılar? Yoksa, zaman ilerledikçe bunların değerini anlamaya daha mı
elverişli oluyor şu değişken ruh halimiz? Yaşım gereği sizi çok eskiye götüremem
belki ama, bundan yaklaşık 20 yıl önceki bayramlar ile bugünkü bayramları
karşılaştırabilirim izniniz olursa…
Bayramlamaya
gidiyorum
Birkaç gün öncesinde
alınan bayramlıkları, heyecan içerisinde giydikten sonra; aile büyüklerinin
elleri öpülürdü sırayla. Bu günümüzde de pek değişmiş değil gerçi ama, sabah
kahvaltısından sonra doğruca mahallenin büyüklerinin evleri ziyaret edilir,
hayır dualar bonus gibi toplanıp bayram harçlığı ve şekerler eşliğinde tüm
mahalle gezilirdi. Bayramlamaya beraber gittiğiniz kardeşiniz veya
arkadaşınızla devamlı bir mâli karşılaştırma yapılır ve kim daha fazla bayram
harçlığı topladı tartışılırdı. “Ayşaba bu defa para vermedi ama, iki dane şeker
verdi.” Ve buna benzer diyaloglara alışkındık… Hatırlanmayı seviyordu
büyüklerimiz, halen de öyle zaten. Insanın sevdiklerinin varlığını, birgün bile
olsa hatırlaması inanılmaz bir duygudur.
Bugün, elini
öpeceğimiz büyüklerimizin bir kısmı hayatta değil belki… Gideceğimiz kapıların
ardında da belki hiç ses yoktur ha? Oturduğumuz yerden, elimizde telefonla
hiçbir yere gitmeden herkese aynı bayram mesajını atabiliyoruz. Bu iyi birşey
mi?
Tel gadeyif mi? Ekmek gadeyifi mi?
Ziyarete
gittiğiniz evde, size hayatın aslında iki yoldan ibaret olduğunun sinyallerini
veren sorulardan ilki sorulmaktadır. “Tel gadeyifmi, yoksa ekmek gadeyifimi
yeycen?” bu soru aslında, ileride de hayatın iki yola ayrıldığının bir
göstergesi gibiydi. En çok hangisini severdi ki insan? Yoksa her ikisini mi
yemeliydik? Biraz ondan, biraz bundan…İkisi de tatlı değil mi? Ama gel gör ki;
birini daha çok seviyor insan. Ikisini aynı oranda sevebilir mi? Bilmem, belki
de sever…
Tatlıyı
bile dışarıdan sipariş etmeye başladık. Zaman yetmiyor diyerek… Belki durum
güncellemeleri ve selfie çekimlerini azaltarak bu zamanı yaratabilirdik. Ne
dersiniz?
Bayram yerine gidelim?
Bayramın akşamına
“Bayram Yeri”ni ziyaret etme, günün tatlı yorgunluğunu üzerinizden atmaktaydı.
Sabah sabah uyanıp, kapı kapı gezmenin verdiği yorgunluğu şimdi; bayram
harçlıklarını “çarpışan arabalar”da harcamak alırdı. Kaç defa ağzımızı yüzümüzü
patlatmışızdır o arabalarda sağa sola çarparken… Pamuk şekerin yüzümüze yapışıp
kaldığı, toz topraktan rengi değişen ayakkabılarımızın bizi hiç yormadığı
günlerdi…
Bugün ise çoğu
oyuncak aynı belki “Bayram Yeri”nde, ama değişen şey ruhumuz. Keşke çocuk
kalsaydık da, hiç büyümeseydik diyor bazen insan…İyi bayramlar.
BU ARADA;
Kime ait olduğu bilinmeyen ama çok
sevilen bir söz vardır:
Deliye, hergün
bayram.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder