7 Haziran 2015 Pazar

Sendrom’um olur musun?

Türk Dil Kurumu Sözlüğü’ne göre; iki anlamı var. Birisi ‘belirge’ anlamı, diğeri ise ‘sıkıntı’ olarak karşımıza çıkmaktadır. Sıklıkla ikinci anlamı ‘sıkıntı’ cümle içinde kullanılmakta sanırım. Günleri sendromlara bölmemizden belli değil mi zaten? Halbuki o günlere yüklediğimiz anlamları da yine biz yaratmıyor muyuz? Peki bunu aşabilmek için neler yapıyoruz ya da birşey yapıyor muyuz? Sahi; şu Pazartesi Sendromu’nu hangi ara farkettik ki biz? Bundan 1000 yıl öncesinde de Pazartesi Sendromu yaşıyor muydu insanlar? Yoksa, belli bir rahatlığa erişince, insan kendine yeni rahatsızlıklar mı icat ediyor?
Yarın yine Pazartesi
365 günün içerisindeki ortalama 50 tane Pazartesi var halbuki. 30 yaşında bir kişinin, neredeyse 1500 Pazartesi günü yaşadığını düşünün bir de… Haftada 5 yada 6 gün çalışan ve Pazartesi sabahları işbaşı yapan bir kişi için, haftaya başlangıç günü sendromlarla dolu olabilir. Pazar gecelerinin kaçınılmaz Pazartesi sendromları, Pazartesileri daha da zor bir duruma getirmekten başka bir işe yaradımı sizce? Tamam, kabul. Ben de yapıyorum ama, böyle şeylere takılmayı azalttıkça, aslında hayatınızdan da çıkarabildiğinizi anlıyorsunuz. Çünkü, siz Pazartesileri veya başka günleri ‘sıkıntı’ haline getirip, sendrom kılıfına soktuğunuz zaman, hayat daha güzel olmuyor. Güneş batıdan falan doğup, yerçekimi kanunları geçersiz sayılmıyor. Yine yapacağınız şeyleri yapıp, hayatınıza kaldığınız yerden devam ediyorsunuz aslında. E, o halde neden bunu daha zorlaştırmayı seçiyoruz?

Bu defa başka
Pazartesi sendromuna meraklıydım bir aralar. Sonra baktım ki, ben onu sevmedikçe, o da bana bayılmıyormuş. Ben de Salı’lara saldırdım. Salı’ları o kadar çok seviyorum ki (!), Pazartesi sendromunu unuttuğumu farkettim. Aslında bundan şu sonucu çıkarttım; ‘sendrom’ bizim, günlere veya olaylara taktığımız masum maskelerden başka birşey değil. Yani; Pazartesi’yi sendrom günü haline getirmek de, Cumartesi’ye de bu rolü biçmek tamamen bize bağlı. Abi; sevsen de, sevmesen de, o gün yaşamaya/hayatta kalmaya mecbursun!

Tayfaldım!
Bizden başkası bilmiyorum ‘tayfalmak’ fiilini kullanıyormu ama, ister istemez yaşamın içinde kullanıyorlardır cümlede olmasa da… Mesela; birşeyler o gün ters gider, tayfalmanın doruğundasınızdır ve birini veya birşeyleri suçlamanız gerekiyordur. İşte size buz gibi bir alternatif; “Zaten Pazartesi’leri hiçbir işim mısmıl gitmez!” Ne güzel de bahaneler buluyoruz isteyince değil mi? Gelin; tüm sendromları, sıkıntıları içimizden atalım. İnanın, o zaman herşey daha ‘mısmıl’ görünecektir.

BU ARADA;
Orhan Veli’nin birbirinden değerli şiirleri arasından, gözüme ilişen ‘Seyahat’ olanı, bu yazıya son noktayı koysun.
Söğüt ağacı güzeldir.
Fakat trenimiz
son istasyona vardığı zaman,
Ben dere olmayı
Söğüt olmaya
Tercih ederim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder