Türk Dil Kurumu
Sözlüğü’ne göre; iki anlamı var. Birisi ‘belirge’ anlamı, diğeri ise ‘sıkıntı’
olarak karşımıza çıkmaktadır. Sıklıkla ikinci anlamı ‘sıkıntı’ cümle içinde
kullanılmakta sanırım. Günleri sendromlara bölmemizden belli değil mi zaten?
Halbuki o günlere yüklediğimiz anlamları da yine biz yaratmıyor muyuz? Peki
bunu aşabilmek için neler yapıyoruz ya da birşey yapıyor muyuz? Sahi; şu
Pazartesi Sendromu’nu hangi ara farkettik ki biz? Bundan 1000 yıl öncesinde de
Pazartesi Sendromu yaşıyor muydu insanlar? Yoksa, belli bir rahatlığa erişince,
insan kendine yeni rahatsızlıklar mı icat ediyor?
Yarın yine Pazartesi
365
günün içerisindeki ortalama 50 tane Pazartesi var halbuki. 30 yaşında bir
kişinin, neredeyse 1500 Pazartesi günü yaşadığını düşünün bir de… Haftada 5
yada 6 gün çalışan ve Pazartesi sabahları işbaşı yapan bir kişi için, haftaya
başlangıç günü sendromlarla dolu olabilir. Pazar gecelerinin kaçınılmaz
Pazartesi sendromları, Pazartesileri daha da zor bir duruma getirmekten başka
bir işe yaradımı sizce? Tamam, kabul. Ben de yapıyorum ama, böyle şeylere
takılmayı azalttıkça, aslında hayatınızdan da çıkarabildiğinizi anlıyorsunuz.
Çünkü, siz Pazartesileri veya başka günleri ‘sıkıntı’ haline getirip, sendrom
kılıfına soktuğunuz zaman, hayat daha güzel olmuyor. Güneş batıdan falan doğup,
yerçekimi kanunları geçersiz sayılmıyor. Yine yapacağınız şeyleri yapıp,
hayatınıza kaldığınız yerden devam ediyorsunuz aslında. E, o halde neden bunu
daha zorlaştırmayı seçiyoruz?
Bu defa başka
Pazartesi sendromuna
meraklıydım bir aralar. Sonra baktım ki, ben onu sevmedikçe, o da bana
bayılmıyormuş. Ben de Salı’lara saldırdım. Salı’ları o kadar çok seviyorum ki
(!), Pazartesi sendromunu unuttuğumu farkettim. Aslında bundan şu sonucu
çıkarttım; ‘sendrom’ bizim, günlere veya olaylara taktığımız masum maskelerden
başka birşey değil. Yani; Pazartesi’yi sendrom günü haline getirmek de,
Cumartesi’ye de bu rolü biçmek tamamen bize bağlı. Abi; sevsen de, sevmesen de,
o gün yaşamaya/hayatta kalmaya mecbursun!
Tayfaldım!
Bizden
başkası bilmiyorum ‘tayfalmak’ fiilini kullanıyormu ama, ister istemez yaşamın
içinde kullanıyorlardır cümlede olmasa da… Mesela; birşeyler o gün ters gider,
tayfalmanın doruğundasınızdır ve birini veya birşeyleri suçlamanız gerekiyordur.
İşte size buz gibi bir alternatif; “Zaten Pazartesi’leri hiçbir işim mısmıl
gitmez!” Ne güzel de bahaneler buluyoruz isteyince değil mi? Gelin; tüm
sendromları, sıkıntıları içimizden atalım. İnanın, o zaman herşey daha ‘mısmıl’
görünecektir.
BU
ARADA;
Orhan
Veli’nin birbirinden değerli şiirleri arasından, gözüme ilişen ‘Seyahat’ olanı,
bu yazıya son noktayı koysun.
Söğüt ağacı güzeldir.
Fakat trenimiz
son istasyona vardığı
zaman,
Ben dere olmayı
Söğüt olmaya
Tercih ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder