10 Mayıs 2015 Pazar

Eski; yeniye, yenile mi yenildi?

Hep söylerim; bizim yaşlar çok şanslı yıllar geçirdi. Mahallede, taşlardan yaptığımız kalelerle oynadığımız futbol da vardı, pikselleri tane tane sayılan ‘kompütör’ dediğimiz Commodore 64 oyunları da geçti çocukluğumuzdan… 

Hem sokakta, hem de evde oynayabileceğimiz oyunlarla büyüdük.  Belki de tüm bunlardan dolayı; ardından çok hızlı gelişen teknolojiye uyum sağlayabildik. Ama, bizden daha eskilerin ‘yeni’si olan ‘eski’lerimiz hangi ara yeniden yeniye yenilmiş olabilir ki?

Isbastıra hevesimizi bastırdık

Çok klasik olacak ama, komşularla ilişkilerimiz bile daha farklıydı. Komşumuzun evinden çıkmaz, geç saatlere kadar dama, ısbasdıra, saklambaç oynadığımız zamanlardı. Şimdi çok uzakmış gibi geliyor böyle söyleyince. Ama şöyle bir gerçek var, bugün o günlere daha uzakta bir noktadayız. Damayı, ısbastırayı bile sanal oynuyoruz. “Bir, komşuya kadar gidip geleyim” repliği bile “Atayım bir mesaj” ile değiş-tokuş oynuyor artık.

Uçak Alanı

Aslında aklıma çok daha ilginç anılar geliyor düşününce. Birçoğunuz hatırlayacaksınız; Ercan Havalimanı’nın o yıllarda yapısı bugünden çok daha samimiydi. Balkona çıkıp, uçakları seyreder, inip kalkan uçakların metal kanatlarına dokunacakmışız gibi gelirdi… ‘Uçak alanı’ dediğimiz Ercan’a gidecek olmak bile evde bir panayır havası yaratırdı. Üst kattaki Atarilerde, jetonsuz bile oyun oynadığımızı sanmak ayrı bir keyifti… Üst kattaki Cafe’nin muhteşem portakal suyunun tadı bile bir başkaydı. Otomatik açılıp-kapanan giriş kapısından içeri girip çıkmak bile ayrı bir eğlenceydi. Sanırım, eskiden daha küçük şeylerden mutlu olabiliyormuşuz. Osman Alkaş’ın Torba’sında izlemiştim hatırlıyorum; otomatik kapıdan içeri girip çıkan bir kırlangıç vardı. Günlerce esprisi yapılmıştı, kuşun beyni bile bazen insandan iyi çalışıyor diye…

3 korner 1 penaltı

Uzun boylu olmam, beni kaleci yapmıştır hep. Hatta bir dönem ciddi ciddi kaleci olmayı bile düşünmüştüm. Tuhaftır teklif bile gelmişti bu yönde ama futbol bilgim, mahalledeki futboldan ileriye gidemediği için öylece kalmıştı. Sağdan soldan topladığımız taşları üstüste dizerek kalenin direğini oluşturmak, hangi zekanın eseriydi hiç bilemedik oynarken. 3 kornerin 1 penaltı olduğu futbolda, hakem yoktu çoğu zaman. Ama kimsenin de hakkı yenmezdi. Sağlam dostlukların temelini de oluşturan, işte o taştan kalelerdi. Kale gibi dotluklar yaratmıştı habersizce…

9999 in 1

Atari; bir dönem her eve ya gazetelerden biriktirdiğimiz kuponlarla, ya da taksitle alınan cihazlarla bir şekilde girmiştir. Üzerinde 9999 in 1 yazılı kutusunu, Rambo gibi karakterlerin süslediği atarileri alıp, heyecanla TV’ye bağlayıp, sabahlara kadar ördek avlamak çok heyecanlı bir işti. Salondaki tek tüplü televizyonu prizden sessiz sessiz açıp, evdekiler uyanmasın diye sesini kısıp saatlerce atari oynadığımızı bilirim. Her ne kadar akıllı telefonlarda ya da bilgisayarlarda, eski atari oyunlarının uyarlamaları olsa da, yine de aynı tadı vermiyor. 


O zaman, biraz karpuz macunu yiyip eskiyi hatırlayalım. ‘Eski’ kalmak üzere…

bu arada;

Eskiler, anılar vesaire derken; Halil Cibran ise bu konuda bir zamanlar şöyle demiş;

"Bırakın bugününüz, geçmişi anılarla,geleceği ise özlemle kucaklasın."


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder