‘Oda sıcaklığında’ bir merhaba!
Hayaller ve
gerçekler…
Yaşam; bu ikisi
arasındaki gel-gitlerin bir masada kadeh tokuşturmasıdır belki de... Ya da
şöyle diyelim; hayaller hedeflere ulaşmak için bize ışık tutan bir 'luks'
gibidir. Gazla çalışır, her elektrik gittiğinde, umutsuzluğa kapıldığımızda,
mutfak dolabının üzerinden indirip yakmamız gerekir. Peki ya gerçekler? Çok
sıkıcı değiller mi sizce de? Ancak gerçekler de hayallerin sonucunda
gelişebilecek bir durum değil midir aynı zamanda?..
Oda sıcaklığında bir merhaba!
Adres Kıbrıs’ın
sevgili okurlarına “Oda sıcaklığında bir merhaba!..” Yenidüzen Ailesi’ne tekrar
katılmaktan ne denli mutlu olduğumu belirtmek isterim. Geçmiş yıllarda
Yenidüzen’de yarı-zamanlı da olsa, güzel insanlarla çalışma fırsatını
yakalamıştım. Adres Kıbrıs’ta mümkün olduğunca her hafta, sizlere farklı
konulardan, tespitlerimden ve önerilerimden bahsetmeye çalışacağım. Sınırları
oldum olası sevmedim. Bu yüzden belirli bir konu ile sınırlı kalıp, kalıplara
sığdırılmış konulardan elimden geldiğince uzak duracağımı söyleyebilirim.
Senin, hiç hayalinin olmadığı oldu mu?
Efendim; şimdi
kalıpların bir nevi sınır olduğunu düşünecek olursak; bu sınırlar, kalıbın
şekline göre gelişebildiklerini de gözardı etmemek gerekecektir. Nasıl ki,
kalıp içine dökülen maddeyi o şekle sokuyorsa, kalıbın malzemesine göre, içine
dökülen madde de, kalıbın şeklini değiştirmeye çalışabilir. Kimine göre lüks
bir otomobile sahip olmak bir hayaldir. Kimine göre ise; ünlü bir sanatçı olmak
hayal. Mesela Mars'ta ayrelli toplamayı hayal etmek olduğu gibi, hayal
edebilmeyi hayal etmek de bir hayal aynı zamanda. Sınırı diyorum, yok
hayallerin. Dilin kemiği olmadığı gibi. Pilot olmayı hayal ederken, sadece
vaktin geçmesini bekleyip birinci kulvardan mesaiyi bitiren memur olabilmek ise
bir realitedir.
Mahallenin sadık bekçisi Rex peşimizde!
Yaşam gibi sislerle
dolu bir filmde oynarken, elimizde olmadan hayal kuruyor, yine elimizde
olmadan, bazen dış etkenlerden o hayalleri geçmişe gömüyoruz. Oysa; hayalperest
ruhlarımızı dizginleyen gerçekçi ve sıkıcı bir hayat var zaten sol yanımızda.
Mahallenin sadık bekçisi Rex gibi peşimizde dolanıyorken o gerçekler, hayalleri
yolumuza serpiştirerek engelli bir koşuyu tamamlamak değil midir yaşam?. Peki
bizi dizginleyen ‘gerçek’ ne olabilir? Ya da ‘hayal’ kelimesinin karşıtı
‘gerçek’ olabilir mi?
Evlerin içine kadar Amerikan Asfaltı dökülür mü?
Fotosentez yeteneğine
sahip birisi çıkıp size, "Öyle senin hayal ettiğin gibi olmuyor o
işler..." diye cümle kurmasından sonra kırılacak her heves için vergi toplansa,
evlerin içine kadar Amerikan asfaltı dökülürdü muhtemelen. Zaten yaşadığımız bu
film gerçek iken, daha fazla gerçeğe ihtiyacımız mı var? Sabah yataktan kalkıp,
gece yatağa girmekten başka yapacak şeyleri de olması lazım insanın.
Siz siz olun, kim ne
derse desin, ne yaşarsanız yaşayın; hayallerinizi 'oda sıcaklığında' muhafaza
ediniz.
BU ARADA;
Oruç Aruoba'nın "Yürüme" isimli şiir kitabından
gözüme takılan bu şiiri sizlerle paylaşmak istiyorum.
"Yol, hep,
olanaklılıktan gerçekliğe geçen
yerlerin terkedilmesiyse;
yer de, hep,
olanaklılıktan olanaksızlığa geçen
yolların katedilmesidir."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder